Gençken bir kedim vardı; Limon. Çılgın ama ürkek bir şeydi. Bebekken bir türlü vazgeçemediği tek şey sofradan ve hatta buzdolabından yiyecek aşırmak ve bulduğu yerde mideye indirmekti. Hiç unutmam, bir gün işten döndüğümde onu su kabının başında sağa sola sallanırken bulmuştum. Şöyle bir yüzüne baktığımda ne göreyim! Yüzü gözü muhallebi içinde. Sen buzdolabını aç, rafa tırman, henüz hiç dokunulmamış olan çikolatalı muhallebiye dal ve yiyebildiğin kadar ye. Eh… Sonrasında tabi öyle bir şişmiş ki, su bile içemez hale gelmiş. Bugün birden aklıma geliverdi. Gülümsedim.
Sabah koşturmamız evlere şenlik. Üç çocuklu ev hali… Çocuklar uyandırılacak, kahvaltılar edilecek, öğle yemekleri paketlenecek, bale öğrencisinin saçları örülecek, sporcuya çanta hatırlatması yapılacak ve farklı adreslere teslim için yola çıkılacak. Bu esnada anne baba da işe gitmek için arada ne kadar hazırlık yapabilirse o kadar.
Yine o sabahlardan biriydi bugün. Hazırlıkları biten Mimu’ya haydi sen biraz oyna, demiş ve içeride başka işleri toparlıyorum. Salon pek sessiz. Böyle anlarda muhakkak bizi bir sürpriz bekler ama, ne yalan söyleyeyim gidip bakamadım.
Tam kapıdan çıkabilecek hale geldiğimizde Mimu ekşi bir suratla:
– Ay kaynım ayyıyo anne…
– Hayda, ne oldu ki şimdi, gel bir bakayım sana.
– Mimu! Bu tshirtin hali ne böyle, her taraf bal!
Yüzünde geniş bir gülümseme, akıllı ve yaramaz gözlerde anlık bir parlama. Küçük ayıcık kaşla göz arasında sofradaki bal kabına dalmış, yiyebileceği kadarını yemiş ve üst baş batmış.
Bu ruh hali belli bir yaşa dek yuvalarda büyüyen çocukların neredeyse hepsinde var; sofradaki yiyeceklerin biteceğine dair bir endişe, bu endişenin verdiği dürtü ile bulduğunu anında ağzına atma telaşı. Oğlumuz ilk zamanlarda her akşam yemeğinde bu endişeyi yaşıyordu. Sofrada bir kavga kıyamet. Tencerelerin hepsini görmek istiyordu; aç o kapağı! Onda ne var? Ya bunda? Bitti mi? Ben de yiycem. Sen az ye, bana çok koy. Hepsinden koy!
Her şeyin aslında hepimize yetebileceğini anlatmak zaman aldı. Bir süreliğine, yemekleri mutfakta koyduk tabaklara, hepimize azar azar. İnce ince işledik: Sofra bir keyif alanı, ailemizin bir araya geldiği bir buluşma. Kavgasız gürültüsüz, korkusuz yemek yediğimiz; sadece bedenimizin değil, ruhumuzun da doyduğu bir yer. Mimu’da çok yol kat ettik elbette. Hala arada bir, böylesi sevimli ama bir yanıyla da kırılgan anlar yaşıyoruz. Tatlı tatlı gülümsüyoruz ama ardında yer alan duyguyu hiç es geçmiyoruz.
Tüm çocuklar en temel hakları olan doyma haklarını korusun. Karınlar her durumda doyar da, esas ruhları doysun…
Arkadaşım olduğun için gurur duydum…Kalemine, yüreğine sağlık!
Gamzecim çok sağol!