Esip duruyor, günlerdir hatta aylardır. Esmeye de devam edecek. Mimu aramıza katıldığında iki buçuk yaşında bir bebekti. Destek almamız gerektiğini hep biliyorduk. Aldık da. O yaralı bir kuştu, iyileşmesi gerekiyordu, uğraştık. Güvenli bağlanma eksikti, ince ince ördük. Konuşması geride idi, çünkü en zengin çağında beyni yeterince uyarılmamıştı, dil terapisine götürdük. Dil açıldıkça, kalbi rahatladı. Güvende hissettikçe içindeki çocuk açığa çıktı. Ama, dalgalar durulmadı tam anlamıyla. Hiç bitmeyen bir hareket hali, hiç durmayan bir konuşma hali… Ve aslında en zoru, istediklerinin o an olmaması halinde duyduğu gerginlik, kızgınlık. Bunlarla başa çıkamadık. Tam durulur sandıkça biz, tepetaklak olduk. O da, sevenleri de yorulduk.
De ve Do yoruldu. Oysa onlar da birer çocuk. Biz anne ve baba olarak bu işe baş koymuş olabiliriz ama diğer çocuklarımızı bu dalgalara atıp başımızı çeviremeyiz. Çevirmedik. Zaman zaman ikisi için de destek almaya gayret ettik.
Mimu son bir, bir buçuk yılı oldukça zor geçirdi. O yorgunluk hali içinde danıştığımız öyle çok isim oldu ki, sonunda yaşadıklarına ve yaşadıklarımıza bir ad kondu. Dikkat eksikliği ve hiperaktivite. Bir tanı, bilinmezden daima iyidir. O nedenle bol bol okudum, okudukça resmin yıllardır gözümün önünde olduğunu gördüm. Mimu DEHB’li bir oğul. Kabul ettik. Galiba o da kabul etti. Terapilerimizi daha odaklı ve uzun soluklu hale getirdik, ilaç desteğine başladık.
Bu esnada okul yaşamı başladı. Okul hayatı DEHB’li bir çocuk için, hele de milli eğitim gibi bir sistemin çarkları içinde öyle zor ki. Ne özel okul hazır ve istekli farklılıklara, ne devlet okulu. Özel okullarda veliler bıraksan okulu yönetecek, devlet okulunda ise kalabalık öğretmenin becerilerinin önüne geçmekte. Biz ikisini de denedik. İkisinde de önce duvarlara çarptık. Sonra, sonra sanırım ben “oldum”. Zor ve farklı bir çocuğun annesi olmayı öğrendim, sistemde buna direnenlerin önünde durmayı öğrendim.
Mimu akıllı bir oğlan, bu onun en büyük şansı. Ama o şansı kullanabilir hale gelmesi için rüzgarının zaman zaman durulması gerekiyor. Rüzgarına karşı yol alamıyor, yorucu. Rüzgarına rağmen yol alamıyor, sağa sola çarpıyor. Terapiler ona kendi rüzgarıyla beraber yürümeyi öğretiyor. DEHB’li bir çocuğun en büyük ihtiyacı bu; rüzgarı ile barışık olmayı öğrenmek, bir ömür boyu… Gerektiğinde ona kendi başına dur demeyi öğrenecek. Sosyal bir ortama girdiğinde nasıl sakinleşebileceğini, bir başkasının önceliği karşısında nasıl bekleyebileceğini, adım atmadan önce nasıl plan yapabileceğini öğrenecek. Ve… Mimu öğreniyor. O istekli, güçlü bir karakter. Pes etmeyen bir küçük savaşçı. Biliyorum, yoruluyor. Ve her yorgun savaşçı gibi pes ediyor zaman zaman. Ama anne ve babası, sevenleri yanında, bunu artık biliyor.
Şimdi Bozcaada’dayız, rüzgarın ana vatanında. Zeytin dalları sallanıyor, sazlar eğilip bükülüyor, iğdeler yerlere yatıp kalkıyor. Gösterdim Mimu’ya, bak dedim senin de içindeki rüzgar böyle. Ama rüzgar olmasa, ada ada olmazdı… 🌬 Senin de rüzgarın böyle ama kırmadan, saçıp savurmadan, yola devam…
Ne güzel anlatmışsınız. Biz de kızımla 3 yaşında aile olduk. Sonra gelsin DEHB’ler, gitsin özel öğrenme güçlükleri. Gayet uzun süren bu süreçte çocuk da çok yoruluyor, aile de. Ama öğreniyoruz zamanla, öğretiyoruz da sistemin içinde direnenlere. Sabır, sebat, zaman…
Çok doğru, sabır sebat ve zaman…