Abla olduğumda sekiz yaşındaydım. Kucağıma bir küçük havuç kafa geldi. O gün hissettiğim güçlü duyguyu hala hatırlıyorum. Onu öylece sevdim. Kırmızı saçları belki de en uzak yanımızdı çünkü bir başka babadan mirastı ona. Birlikte büyüdük, öğrendik, yaşadık. Kardeş olduk, dayanak olduk. Aile olmak zaten böyle bir şeydi.
Sonra, otuzlarımın sonlarına doğru, birden yeniden abla oldum. Yıllarca sadece varlığını bildiğim ama hiç görmediğim diğer kız kardeşimle kavuştuk. Bize hiç dokunamamış bir babadan armağandık birbirimize. Ancak yabancıydık. Ayrı evlerde, ayrı hayatlar sürmüştük. Kardeş olmayı öğrenmemiz arkadaş olmaktan geçecekti, biz de bunu inşa etmeye başladık birlikte. Kısa zamanda çok yol aldık.
Bazen genel geçer doğruları ters yüz ettiğimizde, olup bitenlere başka pencerelerden baktığımızda hayat çok daha zenginleşiyor. Yaşadığımız hiçbir şey tesadüf değil aslında, dinlemeyi bilirsek bize farklı şeyler fısıldıyor. Belki de minik adamın yuvamıza katılması benim açımdan, böyle bir hayat öğretisinin sonucudur, kim bilir.
Geçtiğimiz günlerde sosyal medyada bir annenin paylaşımlarına denk geldim. Biyolojik kızı ve evlat edindiği kızı arasında kurulmuş dostluğu taşımıştı fotoğraf karelerine. Bu anlar durup kendi ailemize bakmama vesile oldu. Kardeşlik yan yana olmak, el ele olmak, dost olmaktı. Biz de bu yolda, minik adamın sevimli ifadesiyle ‘addım addım’ ilerlemeye başlamıştık.
Yıllarca pazar sabahlarımız bizim evin uzun oyun zamanı idi. De ve Do, De’nin derin hayal gücü deryasında gemilerle uzak yolculuklara çıktılar, adını bile telaffuz edemediğimiz ülkelere gittiler, hayvan dostlarını evlerinde ağırladılar, kılıktan kılığa girdiler. Bu oyunlarla birbirlerini tanıdılar, kardeşlikleri pekişti. Sonra büyüdüler, büyüdüler ve bu oyunları unuttular. Bugün, minik adamın varlığıyla yeniden şenlendi ortalık.
Minik adamın hayal gücü ablasına denk çıktı, oyuncaklar bir kez daha hayat buldu. De bu işten çok mutlu, küçük kardeşi ile ortak bir dünya kuruyorlar böyle böyle. Do ise, yıllarca kız kardeşi üzerinde denediği güreşlerini şimdi cüssesi küçük, gücü büyük minik adamla yapıyor. Ara sıra itiş kakış olsa da, iki oğlanın enerjisi böyle zamanlarda evi doldurup taşırıyor. Do’nun deyişiyle ‘abi olmanın tadı bir başka’.
Sözün özü, kardeşlik güzel şey. Ve gücünü kandan değil, candan; yan yana olmaktan, arkadaşlıktan alıyor. De, Do ve minik adam artık bu hayatta birbirilerine armağan. Dileğim kardeş kardeş büyüsünler, kalplerini hep birlikte büyütsünler…
Aslıcım ne kadar güzel anlatmışsın 🙂
Sevgili Asli,
Tadindan yenmez denir ya hani,iste oyle bir yazi olmus. O kadar lezzetli ki kelimelerin, o kadar dolu dolu kalp. Daha cok yaz kisaca, molalar da az olsun lutfen:)
Sevgiler
Cigdem
Bu güzel ve naif anlatım için size teşekkürler. Tanışmamıza vesile olan, sizin minik adam ve bizim meleğimize sonsuz teşekkürler. Onların nezdinde diğer minik adamlara ve meleklere de teşekkürler. De ve Do’nun nezdinde onlara abilik ve ablalık yapan çocuklara da teşekkürler. Allah hepsinin yar ve yardımcısı olsun. Saygılarımla…
Çok teşekkür ederim. Bu minik canlar bizleri daha iyi, daha umutlu insanlar yapıyor; gerçekten teşekkürler hepsine.
limonata bu gerçek mi? sen misin? şaşkınlık içindeyim, şans eseri bugün bu bloğu gördüm. Beni, okyanus74 ü hatırladın mı eğer sensen??
: )) benim. Bloglarası yolculuk desene buluşmamız
mail adresini yazar mısın bana erinck@gmail.com
adors@gmail.com